Page 48 - 34. sayi

Basic HTML Version

20. yüzyıl eğitimciler arasında çok ciddi görüş ayrılıklarına
sahne olmuştur. Anlaşılıyor ki eğitim konusundaki tartışmalar
21. yüzyılda da devam edecektir. Başlatılan tartışmalar, bugün
halâ birçok gelişmekte olan ülkenin gündemindedir. Ancak,
son yıllarda, eğitimdeki genel eğilimler ahîliğin yüzyıllar
ötesine ışık tutan bir düşünce olduğunu ortaya koymuştur. Bu
eğilimleri kısaca şöyle özetlemek mümkündür.
Hızla değişen dünyamızda, bilgilerin önceki yüzyıllara göre
daha da artması ve gelişmesi, insan ruhunun daha yararlı ve
güçlü hale getirilmesi çabalarını geliştirmiştir. Bunun
sonucunda, eğitimin gücüne inanan ülkeler, vatandaşları için
eğitimi temel bir hak olarak görmüşler ve kabul etmişlerdir.
Nihayet 1960’lı yıllarda başlayan “Hayat Boyu Eğitim” kavramı
üzerindeki eğilim UNESCO’nun 1970 yılını “Eğitim Yılı” olarak
kabul etmesiyle daha da önem kazanmış ve bu münasebetle
hazırlanan tasarı şu ilkeleri ortaya koymuştur:
Dünya sürekli bir gelişmenin içindedir.
Eğitim okulla bitmez, bütün hayat boyu sürer.
Okullarda öğrenilen bilgiler, bir süre sonra yetmemeye başlar.
İşte ahîlik, eğitimi hayat boyu devam eden bir hadise olarak
kabul etmek suretiyle, yüzyıllar ötesine ışık tutmuştur. Ahî
zaviyelerinde kırk yaşın üstündeki insanlara da okumu-yazma
öğretilmiştir. Hatta, bunlar arasında divan yazacak kadar
olgunluğa ulaşanlar dahî vardır. Ahî birlikleri üyelerini öğrenci
veya eğitici olarak, sürekli bir eğitim ortamında tutuyordu.
Öğretecek bir şeyleri bulunanherkesten eğitici olarak faydalanmak
ve her fırsatta eğitim yaptırmak, bu teşkilatın önemli bir
özelliğidir. Eğitim sadece kişiyi geliştiren bir faaliyet olarak
değil, aynı zamanda onu işyerine, büyüklerine ve topluma
saygı duyup gönülden bağlanmasını sağlayan bir araç olarak
da görülmekteydi.
Eğitimin önemini bir düşünür şöyle ifade etmektedir: Eski
zamanlarda üç atlı bir çölden geçiyordu.Kurumuş bir nehir
yatağından geçerken gaipten bir ses geldi: “durunuz!”. Hemen
atlarını durdurdular. Ses daha sonra atlarından inmelerini
söyledi: “ yerden bir avuç taş alarak ceplerinize koyunuz ve
yolunuza devam ediniz.” ses daha sonra dedi ki: “emrettiğim
gibi yaptınız. Yarın güneş doğduğu zaman hem memnun
olacaksınız hem müteessir.” ne diyeceklerini bilmeyen atlılar
yollarına devam ettiler. Ertesi sabah güneş yükseldiği zaman,
ellerini ceplerine sokan bu üç atlı ceplerindeki taşların elmas,
pırlanta, inci ve diğer kıymetli taşlara dönmüş olduğunu
gördüler. Seviniyorlardı çünkü sesin emri üzerine taşları
ceplerine koymuşlardı; müteessirdiler çünkü daha fazla taş
almamışlardı. İşte eğitimin hikayesi bu- lh. Adolfson
Ahilik örgütü; kardeşlik, yardımseverlik, hoşgörülülük,
dürüstlük gibi temel ahlaki ve insani değerleri prensip olarak
kabul etmiş, toplumda sosyal ve ekonomik denge sağlamaya
çalışmıştır. Ahiliğin Türkleşme ve İslamlaşmada, toplum ahlakı
ve dayanışma duygusunun gelişmesinde, hoşgörü ve kardeşlik
kültürününoluşmasında, toplumsal hukukdüzenininkurulmasında,
üretimin denetlenmesinde, ticaret ve tarımın koordinasyonunda
ve siyasal örgütlenmenin oluşumunda büyük etkisi ve önemi
vardır.
Ahilik, bir meslek örgütü olmasının yanı sıra, teşkilata giriş
kuralları, töreleri ve sırları olan bir tasavvuf kurumudur.
Ahilikte temel ilke, örgüte üye olanların mutlak eşitliğidir.
Üyelerin hepsi birbirinin kardeşidir. Ancak, aşama bakımından
küçükten büyüğe doğru sonsuz bir saygı vardır. Üyelik için
kişinin, örgüt bünyesinden birisi tarafından önerilmesi
gerekir. Küçültücü işlerle uğraşanlar, çevresinde olumsuz
tanınanlar, örgüte kötü söz getirebileceği düşünülenler Ahi
olamazlar.
Örgüte giriş özel bir törenle ile olur. Törende Ahi adayına şed
(kuşak) kuşanılır ve tüm insanlara karşı sevgi dolu, saygılı
olması, doğruluktan ayrılmaması öğütlenir. Üyelerden kesin
bağlılık ve örgüte karşı sonsuz itaat istenir. Ahilikte bilgi
edinme, sabır, ruhun arındırılması, sadakat, dostluk, hoşgörü
gibi özelliklerin kazandırıldığı aşamalardan geçilir. Üçü açık,
üçü kapalı diye nitelenen altı iyi ahlak ve insanlık kuralı
benimsetilirdi. Bunlardan kapalı olan üçü:
Eline dikkat et: Hırsızlık, barbarlık ve kötülük etmemek için.
Diline dikkat et: Yalan söylememek, dedikodu, küfür ve hakaret
yapmamak için.
Beline dikkat et: Başkalarının namusuna ve onuruna dokun-
mamak için.
Açık olan üç şey:
Eli açık olacak: Düşkünlere yardım için.
Kapısı açık olacak: Konuk veya bir şey istemeye gelenler için.
Sofrası açık olacak: Yoksullara, muhtaçlara yemek yedirmeleri için.
Ahîler kız çocuklarına da şu üç öğüdü verirler ve üç şeyi
benimsetirlerdi:
İşine dikkatli ol: Evinin, ailenin işini ihmal etme.
Aşına dikkatli ol: İyi yemek pişir.
Eşine dikkatli ol: İdareli ol ve kocana sahip olmasını bil.
Yerleşik hayata geçen bir toplumun insanlarını yardımlaşma
duygusu altında toplayarak teşkilatlanmalarını sağlayan Ahi
kuruluşlarında ihtiyaç, ticaretten önce gelirdi. Bunun yanında
yapılan faaliyetlerde kâra değil helal kazanca önem verilirdi.
Osmanlı’da Ahiler, çapulculuğu önlemek, can ve mal güvenliğini
sağlamak ve ticaret ahlakını kurmak gibi hayırlı vazifeler
yapmıştır. Ahilik, aynı zamanda sosyal hayat kadar ekonomik
hayatı da yönlendiren ve günümüz koşullarında bile birçok
ülkede gerçekleştirilememiş, adaletli, verimli ve son derece
güzel bir sistemi Türk toplumuna kazandırmış bir kültürdür.
Makale
46